Kapat
  • Çalışma Saatleri (08:00-18:00)

    Pazar Kapalı
  • Mail

    bilgi@ademkarafilik.com
  • Telefon

    0312 231 84 70

Sözde Sihir Vardır

Sözde Sihir Vardır

Sözde Sihir Vardır

"Söz dediğin dilden öze dokunur" der Şems-i Tebrizi.

Söz'ün sahibi ÖZ ise, s'ÖZ, ÖZe dokunur.

Yürekten inanarak söylenen sözler özden gelen sözdür.

Ve elbette, kulağa değil de, öze dokunan her söz çok daha etkilidir.

DİLDİR ÖZE DOKUNAN

Kelime, kullanılma şekline göre, çoğu silahtan daha etkilidir. Bir kelime tarihin akışını değiştirmiştir. Yeni, özgün, etkili fikirler kelimelerle doğmuştur. Milyonlarca insanın eylemine ilham kaynağı olmuştur. Bir insanın konuşmasından, kelimeleri kullanma biçiminden akıllı mı, yoksa aptal mı olduğunu çıkarabiliriz.

Kelimeleri anlamamız, algılamamız, yorumlamamız ve kullanmamız, iyi veya kötü, hangi yönde olursa olsun, insanın yaşamını değiştirmiştir ve değiştirmeye de devam edecektir. Kral Süleyman “Ölüm ve yaşam, dilin gücünün etkisi altında olan şeylerdir.” der. Dil bu kadar önemlidir. Söz öylesine etkilidir ki; “Kalem kılıçtan keskindir” hadis-i Şerifi bu etkiyi daha da perçinliyor.

Yaşamımızda üç tür kelime yapısı kullanırız. Bu yapılarla hayatımız şekillenir. Bunlar; Nötr kelimeler, Zayıflatıcı kelimeler ve Güçlendirici Kelimelerdir

Nötr kelimeler: Bunlar, üzerinde herhangi bir fiil ve yük bulunmayan, hiçbir şeyi itmeyen veya çekmeyen kelimelerdir. Sadece durum bildiren, duygu yönü sıfır olan etkisiz kelimelerdir. Örneğin: Normal, doğal, sıradan, şey, iş, önce, sonra, gün, akşam vs. Bu tür kelimelerde hiçbir olumlu veya olumsuz çağrışım yoktur. İyi değildirler, kötü de değildirler.

Zayıflatıcı kelimeler: Bu kelimelerin yapısında olumsuz anlamlar, olumsuz duygular yüklüdür. Zayıflatıcı kelimelerle istenmeyenleri, çirkinlikleri, kötülükleri tanımlarız. Bu kelimeleri her kullandığınızda pozitif enerjinizin azaldığını hissedersiniz. İsteyerek veya istemeyerek zayıflatıcı dediğimiz olumsuzluk oluşturan kelimeler tekrar edildikçe olumsuzluk yükü artar, altında ezileceğimiz kontrolsüz bir duygu çöplüğü oluşur. Örnekler: intikam, nefret, bayağı, alçak, katil, başarısız, şerefsiz, zor, adi, çirkin, tiksindirici, kanlı, pahalı, korkunç, acı, öldürücü, tembel, eski vs.

Olumsuzluk çağrıştıran, zayıflatıcı kelimeleri kullanmamaya özen göstermeliyiz. Zayıflatıcı kelimeler, kullananların ve dinleyenlerin zihinlerinde coşkuyu azaltan, enerjiyi düşüren görüntüler oluştururlar. Bu kelimeler kullanıldıkça olumsuz duygular artar, psikolojik güç ve direnç azalır. Sürekli birilerini ve olumsuzluklarını eleştiren insan bir dönem sonra, kendini sürekli olarak eleştirdiği insanların arasında buluverir.

Güçlendirici Kelimeler: kalıcı, etkili ve olumlu enerji oluşturan, kullanırken, güç veren, hoş duygular çağrıştıran kelimelerdir. Olumlu çağrışımlar oluşturan kelimeleri düzenli olarak kullandığınızda ruhunuzun güçlendiğini görürsünüz

Olumluluklar çağrıştıran, güçlendirici kelimeler kişinin ve karşısındaki kişilerin özgüvenini ve özsaygısını destekler. Güçlendirici olumlu kelimeler coşkuyu artırır, maneviyatı destekler. Bu kelimeler kullanıldıkça sözün sihri, etkilenme gücü, hem içsel, hem de dışsal olarak artacak, dolayısıyla mutluluk da artacaktır.

Sayılarını eş anlamlıları ile birlikte alabildiğine çoğaltabileceğimiz, bu kelimelere örnek vermek gerekirse: kolay, sağlık, mutluluk, hoşlanmak, büyük, saygı, sevgi, kazançlı, süper, harika, enerjik, sır, mucize, zafer, önem, değer, yeni, hesaplı, tebessüm, gülmek, yardım etmek, yüce, yükselmek, farklı, cesaret...

Cesaret veren, olumlu duygular çağrıştıran, güç veren kelimeleri kullanarak yapılan konuşmaların ve kurulan iletişimin gücü ve etkisinin çok daha fazla olduğu sayısız deney ve uygulamalarla kanıtlanmıştır.

Bazı kişiler; olumlu düşünenleri, kendini kandıran, gerçekleri görmeyen kişiler olarak değerlendirirler. Karamsar düşünmek yerine olumlu düşünmek ruhu daha da güzelleştirir. Güzel düşünen güzel yaşar düsturunu da unutmamak gerekir. Olaylara bakışımız, yaklaşımımız ve yorumlama şeklimiz olayların seyrini dahi değiştirebilmektedir.

Hayattan ve olaylardan nefret ettiğiniz anlarda, olumsuzluklar beni mi buluyor dediğiniz durumlarda, olumlu cümleler veya dualar okuduğunuzda ruh halinizin, dolayısıyla da olayların seyrinin değişebildiğini göreceksiniz. Balzac da “Bir sözün insan hayatını değiştirdiği çok görülmüştür” der.

Cesaret veren, olumlu duygular çağrıştıran kelimeleri ve bu kelimelerden oluşan cümleleri kullanmakta zorlanıyorsanız, ısrarla kullanmaya devam etmenizi öneririz. Başlangıçta zorlansanız dahi, siz de kendinizi olumlu telkinlerle cesaretlendirerek olumlu kelimelerle ve tebessümle iletişimi sürdürdüğünüzde gününüzün ve günlerinizin daha güzel ve mutlu geçtiğini fark edeceksiniz.

HAYATIN DÜMENİ DİLİMİZDE GİZLENMİŞTİR

Kullandığımız kelimeler hayatımızı doğrudan etkiler ve yaşantımızın seyrini şekillendirir. Kelimelerin, yaşantıyı olumlu ya da olumsuz olarak etkilediği, hayatımızı şekillendirdiği gerçeğini bilmek ve unutmamak gerekir. Farkında olarak veya olmayarak kullandığımız bazı kelimeler hayatımızı ve kişiliğimizi olumsuz etkilerken, bazıları tam tersine olumlu katkılarda bulunabiliyor.

Hayatı bir gemi, kelime türlerini de bu gemiyi yönlendirecek geminin dümeni olduğunu varsayalım. Bu tek seçenekli bir dümen değildir. 1. Dümen sizin kontrolünüz dışındadır, olduğunuz yerde kalırsınız, rüzgar ya da dalgalar sizi nereye sürüklerse siz de oraya savrulursunuz. 2. Dümen sizi fırtınalı, zor belki de çıkılmaz bir denize yönlendirir. Farkında olarak veya olmayarak, orada ha bire bir şeylerle boğuşursunuz. 3. Dümen ise, sizi istediğiniz veya hayal ettiğiniz en dingin yerlere, sakin koylara, en güzel okyanuslara götürür. Denizin en güzel nimetlerinden yararlanabileceğiniz, en güzel maviliklerde yüzebileceğiniz, fırtına çıksa da sizi en güvenilir sahile götürecek... Şimdi düşünelim hangi dümeni seçerdiniz? Eminim pek çoğunuz 3. dümeni seçerdi. Hayatımız da, açıklandığı gibi temelde bu üç dümen seçeneği gibidir. Bu seçenekler sınırsızdır da diyebiliriz. Hangi dümende, hangi yön veya rotada olursak olalım, her an yeni durumlara, nereden ve ne şekilde geleceği belli olmayan etkilerle karşı karşıya kalacağımız ve hayat akışımızın değişebileceği gerçeğini unutmamamız gerekir.

Hayatın dümeni de dilimizde gizlenmiştir. Beynimiz ve kalbimizden dilimize doğru uzanan sağlam bir olta misali, kelimeler de bizim dilimizin ucunda hayat denizine atılan çapari gibidir. Biz hayat denizine nasıl olta atarsak, hayat denizi de bize balık (aradığımız ne ise onu) verir.

Peki bu hayat gemisinde tek yolcu muyuz? Elbette hayır. İçinde yaşadığımız dünyada bizimle birlikte aynı gemide, aynı istikamette olan yakınlarımız da dahil bir çok insan var. Bir gerçek daha var ki, kullandığımız dümen sadece bizi değil, yanımızdaki ve yakınımızdakileri de etkilemektedir.

Hayat gemisinde, temel kimliklerimiz vardır ama seyahat esnasında sürekli rollerimiz değişir. Bazen ebeveyn kaptanlığını alırız, bazen abi – abla ya da kardeş, kimi zaman tayfa veya sıradan bir yolcu olsak da, dümen daima bizdedir. Bir şekilde kaptanlığı üstleniriz. İşte tüm bu kaptanlık görevlerimizde kullanacağımız dümen ya da oltanın ucuna taktığımız yem; bizi, yakın çevremizdekileri, hatta sosyal çevremizi de etkileyebilmektedir. Rollerimizin etkisini, gücünü belirleyen de sözdür, kullandığımız dil yapısıdır.

SÖZ ÖZE DOKUNANDIR

"Söz dediğin dilden öze dokunur" der Şems-i Tebrizi. Söz'ün sahibi ÖZ ise, s'ÖZ, ÖZe dokunur. Yürekten inanarak söylenen sözler özden gelen sözdür. Ve elbette kulağa değil de, öze dokunan her söz çok daha etkilidir.

Bunu aile içindeki iletişimle örneklendirmemiz gerekirse. Bazen ebeveynler, çocukları için, "evladıma güveniyorum da... çevreye, insanlara... güvenemiyorum" derler. Ancak söylerken bile o güveni yansıtmazlar. Dolayısı ile onların söylediği sözün hiçbir etkisi yoktur. Hz. Ali bunu şu şekilde söyler. “Bir gerçeği savunurken, önce ona kendimiz inanmalıyız, sonra da başkalarını inandırmaya çalışmalıyız.”

Çocuklar, nasıl ki anne karnındayken göbek bağı ile anneye bağlı ise, doğduktan sonra da kalpten kalbe, adına ister güven, ister sevgi denilsin, özden öze görünmez telepatik bir yol ile bağlıdır. Söylenen söz ne olursa olsun, asıl iletişimi kuran özdür. Sözün etki gücü o kadar büyüktür ki, onu tam olarak ölçmek mümkün değildir. Sözün enerji boyutu ve insan yaşamına etkisi ile ilgili çalışmalar gün geçtikçe artmaktadır.

Kelimelerin, bizim göremediğimiz ama etki boyutunu gözlemleyebildiğimiz bir enerjisi vardır. Sözün kullanılma şekli, enerji kaynaklarını güçlendirecek bir sihirdir. Bu enerjinin - enerji akımının - etkisinin sağlıklı bir şekilde oluşabilmesi için, iletişim kanallarının, bu kanalları oluşturan kaynakların doğru bilinmesi, bilinçli kullanılması gerekir.

Biz kendimize değer vermezsek, başkalarından değer görmeyi bekleyemeyiz. Önce kendimize karşı güzel sözler söylemeliyiz. Olumsuz ve karamsar cümlelerle hayatımızı karmaşaya yönlendirmemeye dikkat etmek gerekir. "Beceriksizin tekiyim, Ben cahilim, çirkinim..." vb olumsuz kelimeler bizi dibe çeker. Her insanın bir başarı potansiyeli vardır. "Ben yapamam, başaramam, bu görevin üstesinden gelemem” derseniz, daha başından yapamamayı, başaramamayı başarmış olursunuz. Kendinizi olumlu cümlelerle destekler, mantıklı ve cesur adımlar atarak ilerlerseniz, düşüncelerinizin olumlu yönde gerçekleşmeye başladığını göreceksiniz.

SÖZ SÖYLEMEK GERÇEK BİR SANATTIR

Büyük şeyler yapmak, başarmak için harekete geçmek gerekir. Ama yalnız başına eylem de yetersiz kalacaktır. Yapacağınızı hayal etmeniz, inanmanız, planlamanız, olumlu cümlelerle yönlendirmeniz ve eyleme geçmeniz gerekir.

Bazı meslekler de vardır ki, sözü kullanma ustalığı üzerine kurulmuştur. Hukuk, eğitmenlik, vaizlik buna verilecek en temel ve somut örneklerdir. Sözün etki gücünü bilmek ve kullanmak her alanda çok büyük avantajlar sağlayacaktır. Kelime ve kavramların tam olarak karşılığının bilinmesi ve doğru şekilde kullanılması sözün gücünü daha da artırır.

Yunus Emre, “Söz ola kese savaşı, söz ola kestire başı. Söz ola ağulu aşı yağ ile bal ede bir söz” derken boşuna söylememiştir. Yine aynı şiirin devamında, “Kişi bile sözün demini, Demeye sözün kemini. Şu cihan cehennemini, Yağ ile bal ede bir söz” derken, sözün önemini, zihinde demlenerek, rast gele söylenmemesi gerektiğini net olarak vurgulamıştır.

Söz söylemek bir sanattır ve sanatların en zorudur derler. Sözü doğru kullanmak büyük bir güçtür. Bu gücün üç ana unsuru, sözü söyleyen kişi, sözü oluşturan fikir ve düşünceler, sözü oluşturan kelime ve kavramlardır. Bu üç ana unsurdan birinin olmaması veya zayıf olması, gücü ve etkiyi azaltır. Bizler de söz sanatlarını öğrenerek, hangi alanda çalışırsak çalışalım, sözü ve söyleme usullerini doğru kullanmak durumundayız.

İletişimin kesildiği yerde söz biter, sözün bittiği yerde insanî duygular ve adalet yok olur. Karmaşa, suçlama, iftira, dolayısıyla isyanla birlikte şiddet başlar. Bu yüzdendir ki, iletişimin en temel unsuru olan sözün doğru kullanımını öğrenmeli ve en iyi şekilde kullanmalıyız.

Âdem KARAFİLİK