Kapat
  • Çalışma Saatleri (08:00-18:00)

    Pazar Kapalı
  • Mail

    bilgi@ademkarafilik.com
  • Telefon

    0312 231 84 70

Kelimeyi Yok Et İnsan Yok Olsun

Kelimeyi Yok Et İnsan Yok Olsun

Kelimeyi Yok Et İnsan Yok Olsun

İnsan ne düşünüyorsa odur. Düşünceyi oluşturansa kullandığımız dildir. Dilin en temel unsuru da kelimedir. Dolaysı ile hayatımızı kullandığımız kelimeler yönetiyor diyebiliriz. Biz; kelimeleri yönetmezsek, kelimeler bizi yönetir.

Zihnimizden kelimeleri silsek nasıl bir durum ortaya çıkar?

Sözsüz, kelimesiz bir hayat mümkün müdür? Mümkün görülse de, böylesi bir yaşantının ne değeri olabilir ki.

Düşünüyoruz, konuşuyoruz, yorum yapıyoruz, üretiyoruz, yazıyoruz...

Kelime ve söz yoksa düşünce de yoktur. Düşünce yoksa insan da yoktur.

Hayatı anlama ve anlamlandırmak, düşünmek, yorumlamak, konuşmak ve üretmek adına her ne varsa, hepsinin temelinde kelime vardır. Kelimeyi yok ettiğinizde, insan yok olur. Burada kelime derken, o kelimenin içini dolduran anlamı kast ediyoruz tabii ki.

Dili oluşturan üç temel unsur vardır. Bunlar: 1. Kelime, 2. Terim, 3. Kavram. Bu üç unsur doğru anlaşılmaz ve kullanılmazsa karmaşa olmaması adeta imkânsızdır.

Çok uzun ve ciltler dolusu sözlerle açıklanması gereken, dilin temellerini oluşturan bu üç esasın tanımlarını kısaca açıklamak gerekirse;

Kelime: Anlamı veya görevi bulunan ve tek başına kullanılabilen ses veya sesler topluluğudur. TDK kelimeyi “Anlamlı ses veya ses birliği, söz, sözcük” olarak tanımlamaktadır. Kelimeler anlamlı veya görevli dil birlikleridir. Kelimelerin genellikle anlamları vardır. Dışarıda bir varlığı, bir nesneyi bir hareketi karşılarlar. Kelime düşüncenin form almış halidir.

Terim: Bir bilim, sanat ya da meslek dalıyla ilgili bir kavramı karşılayan kelimelere terim denir. Terimlerin anlamları dar ve sınırlıdır. Bir sözcüğün bilim, sanat, spor ya da meslek alanına özgü kavramları karşılığında kazandığı anlama ise terim adı verilir.

Bir kelime; farklı alanlarda, bilim dallarında veya gündelik kullanımda farklı anlamlara sahip olabilir. Örneğin, perde kelimesi; tiyatroda oyunun bölümlerini ifade ederken günlük yaşamda pencerelere çekilen örtüyü ifade ederken, müzikte farklı, tıpta farklı anlamlar ifade edebilmektedir. Bunun yüzlerce örneğini çıkartabiliriz. Bu yüzden, terimleri rast gele her alanda aynı anlamada kullanamayız.

Kavram: Kavram, dünyadaki nesnelerin ortak niteliklerine dayanan, dile özgü bir genelleme, bir soyutlamadır: ağaç, bitki, hayvan, çiçek, memeli gibi.

Kavram, dünyadaki nesnelerin, biçimlerin, olgu, durum ve devinimlerin dilde anlatım buluşudur. Bu anlatım tuz, ip, su; yüreklilik, çöpçatan, açlık; hasıraltı, tepeden inme, açıkgöz gibi değişik ses ve biçimlerle, değişik yollardan gerçekleşir; somut ve soyut diye nitelediğimiz kavramları oluşturur.

Kavram, nesnel gerçekliğin insan beyninde yansıma biçimidir. Bundan ötürüdür ki her kavram doğrudan ya da dolaylı olarak nesnel gerçekliği içerir. Bu, örneğin ağaç gibi nesne kavramları için böyle olduğu gibi özgürlük gibi düşünce kavramları için de böyledir. Zümrüdü anka kuşu gibi tümüyle hayal ürünü olan kavramlar bile nesnel gerçeklikten yansımıştır. Ne var ki böyle kavramlar nesnel gerçekliğe döndürülemezler; eş deyişle denenemez, doğrulanamazlar. Bunlar bilimdışı kavramlardır. Demek ki kavramları bilimsel ve bilimdışı kavramlar olmak üzere de ayırmak gerekir.

Bu unsurlar tam olarak ayrılmaz, farklar ayrımlaştırılmaz ve yorumlanamazsa anlamın oluşması ve geliştirilmesi mümkün değildir. Bu durumda anlatmak, anlaşılmaktan da bahsedilemez.

Doğamız gereği, değişik yer, zaman ve mekânlarda, kendimizle, çevremizle, sözlü ya da yazılı iletişim kurarak birbirimizi anlamaya ve anlatmaya çalışırız. Çoğu zaman da, hiç anlaşılmadığımızı, tam anlaşılamadığımızı düşünür ya da yeteri kadar anlatamadığımızı hissederiz. Kullandığımız kelimeler, terimler veya kavramlar sonunda yanlış ifadelerde bulunduğumuzu hissettiğimizde, çoğu zaman iş işten geçmiştir bile.

Hem günlük hayattaki konuşmalarımızda, hem de bilim, sanat, kültür, edebiyat alanlarında kullanılan kelimelerin, salt bir harf ve hece topluluğundan ibaret olmanın ötesinde kelimelerin/sözün sihirli güce sahip olduğu artık bilimsel olarak kabul edilmektedir. Sözün/kelimelerin sihirli gücü ile ilgili bugüne kadar çok sayıda araştırma yapılmış, makale ve kitaplar yazılmış, hala da çalışmalar devam etmektedir. Saatlerce yapılan bir konuşmanın, sayfalar dolusu yazıların yapamadığını bir çift söz yapabilmektedir. Kuranda “Kullarıma, sözün en güzel olanını söylemelerini söyle.” , “Güzel söz söyleyin.” meallerinde onlarca söz vardır. Buna “sözde sihir vardır” hadisini de ilave edebiliriz.

Kelimeleri iyi kullanan, söze hâkim olan, belâgatı iyi olan, hitabet yeteneği gelişmiş kişilerin, iş, aile ve sosyal yaşamda daha başarılı olduklarını görürüz. Sosyal, iş, aile içinde kurduğumuz iletişim kalitemiz, toplumsal rollerimizdeki yerimizi belirler.

SÖZE HAKİM OLMAK VE TİTİZ KULLANMAK GEREKİR

Dünyanın farklı coğrafyalarında söz varlığının tespiti, korunması ve geliştirilmesi üzerine ciddi çalışmalar yapıldığını biliyoruz. “İngilizler ve Almanlar, okul öncesi çocuklarına 2000 kelime, 7-12 yaş grubundaki çocuklarına en az 5000 kelime öğretmeyi hedeflemektedirler. Bir insanın günlük hayatında azami 3000 kelime kullandığını, kültürlü bir insanın kelime dağarcığında yaklaşık olarak 22000-27000 kelime bulundurmasının, kullanmasının gerektiğini, kendini yetiştirmiş bir insanın ise 40000 kelime bilmesi gerektiğini tespit etmişler ve eğitimde hedef göstermişlerdir.” (Karakuş, 2000,128).

Zihnimizden kelimeleri sildiğimizde, nefes alıp veren, yemek ve çiftleşmek için yaşayan et ve kemik yığınından başka bir şey kalmaz.

Ne kadar kelime varsa o kadar düşünce ve ufuk vardır. Az kelime; daha az düşünce, daha az üretim, daha az varlığını gösterme, dolayısı ile daha az sorumluluk ve boş bir mutluluk diyebiliriz. "Düşünüyorum öyleyse varım" demiş Descartes ve "İnsan düşünceden ibarettir." demiş Mevlana. Peki; ne olursa olsun düşünmek midir asl olan? Yoksa güzel düşünmek, güzel yaşamak mıdır mühim olan. Mevlana hazretleri "Güzel düşün, güzel yaşa. Düşüncen konuşmana, konuşman hareketine, hareketin kaderine yansır." demiştir. Ve destekler nitelikte Mahatma Gandhi'nin "Söylediklerine dikkat et; düşüncelere dönüşür. Düşüncelerine dikkat et; duygularına dönüşür. Duygularına dikkat et; davranışlarına dönüşür. Davranışlarına dikkat et; alışkanlıklarına dönüşür. Alışkanlıklarına dikkat et; değerlerine dönüşür. Değerlerine dikkat et; karakterine dönüşür. Karakterine dikkat et; kaderine dönüşür." sözünü de hatırlamakta fayda var. “Bir kelime kararını, bir duygu hayatını, bir insan seni değiştirebilir.” der Konfüçyüs de.

İnsan kelimelerle düşünür dedik. Dolayısıyla kelimeler bizim düşünme ve aynı zamanda düşündürme aletlerimizdir. Kelimeler bizim zihin labirentinde açılmayı bekleyen düşünce kapılarını açan sihirli anahtar gibidir. Bunlar öyle anahtarlar ki hangi kapıyı açacağınız sizin kullanacağınız kelimeye bağlıdır. Olumlu kelimeler olumlu düşünceli kapıları aralarken, olumsuz kelimeler olumsuzluk çağrıştırıcı kapıları açar. Dolayısıyla hayatımız açtığımız kapıdan gireceğimiz algı dünyasına göre şekillenir. Mevlana'nın dediği gibi "Gül düşünür gülistan olursun, diken düşünür dikenlik olursun".

KONUŞMAK; ANLATMAK VE ANLAŞILMAK DEĞİLDİR

Konuşuyoruz, ama ne konuşuyoruz. Çoğu zaman ne konuştuğumuzun veya sözün etki gücünün farkında bile değiliz. Bunun en somut örneklerinden birisi; bilhassa çocuklarla iletişim kurarken kullandığımız kelimeleri onların nasıl algıladıklarına bakmaksızın sarf ederiz. Hareketli, yerinde duramayan veya yaramazlık yapan çocuğa; “dur, sakin ol, vurma, koşma, otur şuraya, atlama, yaramazlık yapma, etme” diyerek engel olmaya çalışırız, kendimizi paralarız, ama durum yine de değişmez. Çocuk kendi dünyasındadır ve yine bildiğini okur.

Gelişmekte olan çocuk, motor becerilerini ve fiziksel yeteneklerini geliştirmek, enerjisini boşaltmak için hareket etmeli, koşmalı, zıplamalıdır. Bu durum gayet doğal ve de gereklidir. Anne ve babanın en büyük korkusu da bunları yaparken,, çocuk bedenine henüz tam olarak hâkim olamadığı için sakarlık yapar, kendisine veya çevresine istemeden de olsa zarar verebilir düşüncesindedir.

Sözü doğru söyleme, anlatım, ifade etme ve kullanma biçimi konusunda sayısız kitap, makale, araştırma yayımlandı. Hepsinin ortak noktalarından birisi de; aynı amaca ulaşmak için farklı biçimlerde kullanılan kelimelerin farklı etkiler doğurduğu gerçeğidir. Olumsuz kelime ve dil kalıpları kullanılarak amaca ulaşmanın zor olduğu gerçeği unutulmamalıdır.

Çocuğun algılama biçimiyle açıklarsak;

Çocuklar “me - ma” gibi olumsuzluk anlamı veren takıları duymama, anlamama eğilimi gösterirler. Şöyle ki; “yapma” denildiğine bunu “yap”, “koşma” denildiğinde “koş” olarak algılarlar. İletişim uzmanları bunun farkında oldukları için daha çok olumlu kalıpları kullanırlar; “koşma” yerine “yavaş yürü”, “düşme” yerine “dikkatli ol” demeyi tercih ederler. Tehdit cümleleri yerine, övgü ve destekleyici cümleler, bırak yapamazsın, bak yine yapamadın yerine, bir de şöyle yapsan, şunu da denesen, bazen yardım alman işini kolaylaştırır... Çocuklarda davranış problemleri esnasında karakterini değil yaptığı davranışı eleştirin. Sen ne kadar sorumsuz bir çocuksun demek yerine, sen sorumlu bir çocuksun fakat bu davranışın hoşuma gitmedi denilebilir. Fazla örnekler vererek konuyu dağıtmamak istemem.

Çocuğunuzla iletişim kurarken bu kuralları aklınıza getirebilirseniz daha az çaba ile daha kolay bir biçimde isteğinizi iletmeniz mümkündür. Onları uyarırken hep olumlu sözcükler kullanmaya özen gösterirseniz sizi anladıklarını ve uyarılarınızı dikkate aldıklarını fark edeceksiniz.

Her alanda kullandığımız dilin, temellerini oluşturan kalıplar vardır. Bu kalıpları öğrenerek, hayatımızda kullandığımızda, algı ve iletişim kalitemizin, dolayısı ile yaşam kalitemizin arttığını görürüz.

Kullandığımız kelimeleri incelediğimizde; anlam itibariyle, kelimeler olumlu ve olumsuz olmak üzere ikiye ayrılmaktadır. Konuşurken kullandığımız kelimenin olumlu veya olumsuz bir anlam içermesi, hem bizim, hem de karşımızdakilerin ruh (Psikolojik) halini ve enerji düzeyini etkilemektedir. Konuşurken olumlu anlam içeren kelimeleri kullandığımızda vücudumuzda derin bir rahatlama, pozitif bir enerji ve huzur hissederiz. Kullandığımız olumlu anlam içeren kelimeler bize huzur ve rahatlık verdiği gibi konuşmamızı dinleyen karşı taraf için de huzur ve rahatlık vesilesi olmaktadır. Bu yüzden günlük hayatta yaptığımız konuşmalarımızda, kullandığımız kelimelerimizde, mümkün olduğunca olumlu kelimeler kullanmamız, hem bizim açımızdan hem de bizi dinleyenler açısından son derece önemlidir.

Olumlu anlamlar içeren kelimeler, zihnimizde ve bedenimizde pozitif etkiler oluşturmakta ve kişideki pozitif enerjiyi artırmaktadır. Olumsuz kelimeler, sözler ve düşünceler ise, zihinde ve bedende negatif bir etki oluşturmakta ve doğrudan enerjimizin düşmesine sebebiyet vermektedir.

Albert Einstein, bunu şu sözü ile çok güzel şekilde açıklıyor: “İnsanoğlu; ağzından çıkan cümlelerin, beyninde çıkan düşüncelerin bütün evreni dolaşıp, tekrar onlara geri döndüğünü bilse, çok daha dikkatli olurdu.” Bunu bir nevi, fizikteki etki tepki prensibine benzetebiliriz. Düşüncelerimiz ve kelimelerimiz de ise yaşamda karşılığını buluyor ve bize geri dönüyor. Olumlu ve yapıcı kelimeler olumlu olarak, negatif ve yıkıcı kelime ve düşünceler ise, olumsuzluk ve yıkıcılık olarak geri dönüyor. “Güzel düşünen güzel yaşar” hadis-i şerifi ise bunu ne güzel destekliyor.

Olumsuz kelimeler akrep gibidir. Önce sahibini zehirler, enerjisini düşürür, moralini bozar, düşünceyi bloke eder, üretkenliği düşürür. Olumsuz düşünceler, konuşmalar, sözlerden kaçalım. Olumsuz düşünen ve konuşan insanlardan ve ortamlardan uzak durmak bizim ve çevremizdekilerin sağlığı açısından son derece önemlidir.

Olumlu düşünceler, kelimeler ve konuşmaların olduğu ortamlardaki insanlar daha sakin, huzurlu, mutludur. Mutlulukları ve pozitif enerjilerini her durumda görür ve hissedersiniz. Sağlıklı bireyler ve ortamlar için olumlu düşünmeye ve güzellikleri çoğaltarak yaşamaya devam.

Bazı kişiler hayatın gerçeklerini ve olumsuzlukları görmezlikten mi gelelim. Polyannacı mı olacağız. Dünya batmış siz neyin derdindesiniz... vb. cümlelerle sürekli bir karamsarlık, korku ve negatif bir ortam oluştururlar. Bu tür düşünene insanların düşüncelerine saygı duyacağız, gerçekleri göreceğiz ve ona göre de önlemler alarak, adımlar atacağız ebette, ama olumsuzlukların etkisinde kalmamaya, yıkıcı etkisinden etkilenmemeye özen göstereceğiz.

F. Langbridge “aynı pencereden dışarıya bakan iki adamdan birisi, sokaktaki çamuru, diğeri ise gökteki yıldızları görür” burada önemli olan bizim bakış açımızdır.” diyor.

Albert Einstein, ise “Bir adam güzel bir kızın yanında bir saat oturursa, bu ona bir dakika gibi gelir. Fakat o bir de sıcak bir sobanın üzerinde bir dakika otursun, bu ona bir saatten de daha uzun gelir, işte izafiyet budur.” Kendimizi güzelliklerle beslersek, hayat anlam bulur ve yaşanılır olur.

Beynin olumsuzluğu sevmediği, olumsuzluklar karşısında, beyindeki seratonin hormonları azaldığından mutsuz olduğu kanıtlamıştır. Bilinçaltındaki her şey olumlu olarak kodlandığından, pozitif düşünmek, pozitif konuşmak ve pozitif davranışlar sergilemek, kişi için son derece faydalı olmaktadır. Güzel ve olumlu düşünerek bakarsak, güzellikleri ve olumlu şeyleri görürüz. Olumsuz ve karamsar bakarsak da, olumsuzlukları ve karamsarlıkları görürüz.

Hangi meslekte olursak olalım, hangi işi yaparsak yapalım bizler öncelikle kendimizden ve yaptığımız işlerden sorumluyuz. Bu yüzden kullandığımız dil, üslup ve kelimelere daha çok özen göstermeliyiz. Bireysel ve sosyal alandaki mutluluklarımızı inşa etmek, pozitif enerjimizi artırmak ve bu güzellikleri her alanda çoğaltmak adına olumlu düşünmeye özen göstererek, daha üretken ve mutlu olmak adına, konuşmalarımızda olumlu kelimeler kullanmaya özen göstermemiz son derece faydalı sonuçlar doğuracaktır.